İSLAMIN GERÇEK YÜZÜ | İslamın Gerçek Yüzü | Muhammed | İslam | Kuran Değiştirildimi | Kuran Değiştirilmiştir | Sahtekarlık | Anti İslam | Huri | Nuri | İslamın Yalanı

Narsist Muhammed

 
   Hoşgeldiniz...
Anasayfa   
Tarih;
Ana Menü
Anasayfa
Ziyaretçi Defteri
İletişim
Arama
Dost Siteler
İslam Nedir ?
Kuranıİlk Okuduğumda
Muhammed ve Eşleri
Kuran Hakkında...
Dindar Nesil 
Türban
Şeriat Nedir ?
Fetullah Gülen
Tayyip Erdoğan
Cübbeli Ahmet Hoca
Ateist Bilge Sözler
İslam 
Sevgili Müslümanlar
İslam Alimleri
Kureyza Katliamı
İslam'la Şereflenmek
İslam Fanatizmi
İslam'ın Asıl Amacı
İslam Ve Kadın 
Kaval Çalan Çoban
1400 Yıllık Yalan
İslamda Zorlama Yoktu
Her Müslüman Terörist                Olabilirmi?
Çökmeye Yüz Tutmuş                    Bir Bina
Bukadar İnsan Yanlışmı               Düşünüyor?
BOŞ
BOŞ
Muhammed
Muhammed E-Kitap
Muhammein Asıl Emeli
Narsisit Muhammed
Muhammedin Sinsiliği
Muhammed Ül-Emin 
Mafya  Muhammed
Muhammed Kompulsif
Muhamme Köleleiğe...MuhammedVe JimJonesMuhammedin HastalığıM-Yapılan İşkencelerBilmedikleriniz..Atatürk Ve Muhammed
 
Her Derde Deva M...
MuhammedFazla Uçmuş
Ben Çok Mükemmelim
O Bir Savaşçı...
Menfaatçi Muhammed
Muhammed Ve Hatice
 
Kuran Çelişkileri
Herşeyin Sahibi Allahmı
Gümüşmü? Altınmı?
Allah İnsanla Konuşrmu
Allaha Ortak Koşma
Günah Yükünü Yüklen
Allaha Ulaşabilirmiyiz
Ad Kavmi
HzYunus Sahile Atıldımı
Kim Kandırıyor 
Allah Zulmmü Ediyor
Allaha Ortak Olmak
 

Videolar
MickeyMouseÖldürülmeli
Aids'e Çare Bulundu
CennetSadece İslamındır
Kültler
Taşlayak Öldürme
 
Tomaraselalefm.com - Anasayfa Tomaraselalefm.com - Anasayfa

 

muhammedin nasisist olduğunu nasıl anlarız ?
Yazar Administrator   
22 05 2012

Muhammed'i anlayabilmek için kişilerin "Narsisistik Kişilik Bozukluğu" hakkında bilgi sahibi olması gerektiğini düşünüyorum. Bugüne kadar Muhammed'in narsisistik kişilik bozukluğunu ispatlayan pek çok yazıyı kaleme aldım. Umuyorum ki bu yazi, bir çok kişinin kafalarında ki soru işaretlerine cevap olacaktır.

Yazımda referans olarak Prof. Dr. Sam Vaknin'in makalelerini tercüme ederek sizlere sunacağım. Sam Vaknin, uluslararası platformda Narsisistik Kişilik Bozukluğu dalında en tanınan ve sayısız kitap ve eserlere imzasını atmış uzman bir doktordur.

Profesör Dr. Vaknin, "Narsisist'i nasıl ayırt ederiz?" adlı makalesinde şöyle yazmaktadır;

 

Patalojik Narsisizm bir hile sanatıdır. Narsisist kişi kendisine "sahte bir kişilik" yaratır ve tüm sosyal etkileşimlerini bu hayal ürünü sahte kişiliği ile yürütür.[1]


Narsisist kişiler adeta tokatçılığın kitabını yazacak derecede hile ustası kişilerdir. Muhammed'in sahte kişiliği ise "Peygamberliği" idi. Muhammed sahte kişiliğini onaylayan uydurma Allah'ın arkasına saklanarak her türlü hileyi, yalanı, dolanı ve düzembazlığı yapmıştır. İslami kaynaklarda bu aldatmacalardan gururla söz edilir. Hilekar insanlar kelimelerle oynarlar. Narsisistler konuşma sanatının ve ifade gücünün insan üzerindeki etkisini en iyi bilen kişilerdir. Muhammed insanları yıllarca Kur'an'ın şiirsel dili ile etkilemeye çalışmıştır. (Bknz. Müddesir ve Abese sürelerinin tefsirleri) Şiir ve güzel konuşma sanatının insan beyni üzerinde yarattığı etki gücünün bilincinde olan Muhammed, şu sözleri söylemiştir;

"Şurası muhakkak ki beyanda sihir vardır, şurası da muhakkak ki şiirde de hikmetler vardır"[2]


Hile ve aldatmaca, narsisist tarikat liderlerinin vazgeçilmez araçlarıdır. Durumu kendi çıkar ve menfaatlerine hizmet eden bir şekile getirebilmek için her türlü hile ve aldatmacayı kullanma da kendilerini yetkili görürler. Muhammed "Savaş bir hiledir"[3] dediği gibi, savaş anında her türlü üçkağıtçılığı ve düzembazlığı uygulamış, her türlü yalan ve dolanı müridlerinin söylemelerine izin vermiştir;

Nuaym b. Mes'ud (ra), gizlice müslüman olmuştu. Allah Resûlü, ona bir müddet daha müslümanlığını gizlemesini söylemiş.. ve onu bu muhasara esnasında, çok mühim işlerde kullanmıştı.
Nuaym, hem Kureyş'in hem de Yahudiler'in itimat ve hürmet ettikleri bir insandı. Efendimiz, ona harbin bir taktik olduğunu söylemiş ve idare-i kelâm etmesine de izin vermişti. Nuaym, bu ruhsat üzerine Yahudiler'e giderek: Kureyş sizi terkedecek ve Muhammed (sav)le baş başa bırakacak. Düşünün o zaman haliniz nice olur. Eğer bu durumda kalmak istemiyorsanız, onların ileri gelenlerinden bir kaçını rehin olarak yanınızda alıkoyun dedi. Onlar Nuaym'a olan itimatlarından dolayı bu sözlere kesin olarak inandılar.
Nuaym daha sonra Kureyşe gitti. Onlara da: Yahudiler Muhammed (sav)le gizlice anlaştılar. Sizin ileri gelenlerinizden birkaçını rehin edip ona teslim edecekler. O da onlara ilişmeyecek. Sakın sizden böyle bir talepte bulunurlarsa onların dediğini yapmayın dedi. Kureyşliler de, Nuaym'a itimat ettiklerinden, onun bu tekliflerinden zerre kadar şüphelen-mediler.
Kureyş ileri gelenleriyle Yahudi liderleri, birgün bir araya geldiler. Her iki taraf ta birbirinden şüpheleniyordu. Evvela Yahudiler sözü açtı ve: Siz başınız sıkışınca çekip gidecek ve bizi bu adamla baş başa bırakacaksınız. Teminat için bize birkaç rehin vermezseniz biz savaşı bırakacağız dediler. Kureyş, zaten böyle bir teklif bekliyordu. Nuaym'ın sözünü hatırladılar ve tabii bu teklifi reddettiler. Onların reddi, Yahudilere de Nuaym'ı tasdik ettirdi. Böylece ittifak bozulmuş oldu ve Yahudiler harp sahnesinden çekilmeye başladılar.
Nuaym Müslüman olalı birkaç gün olmuştu. Allah Re-sûlü'nün insanları tanımadaki isabetine bakın ki, hemen Nuaym'ın becerebileceği bir işi ona teklif etmiş, o da arızasız bu işi yerine getirivermişti.[4]


Muhammed işte bu şekilde her türlü yalan ve dolanla kendisine kolayca kanan müridlerini kullanmış, karşısına çıkan engelleri sinsice teker teker elimine etmiştir. Sahte peygamberin sahtekar müridlerinin yalanlarına kanmış diğer bir kişi ise Ka'b b. Eşref'tir. Ka'b, müslüman yalancılara inanmanın bedelini hayatı ile ödemiştir;

Hz. Peygamber bir gün "Şu Ka'b b. Eşref denen adam Allah'a O'nun Resûlüne eziyet etmektedir. Bizi ondan kim kurtaracak?"dedi. Muhammed b. Mesleme kalkarak "Ey Allah'ın Resûlü! Onu öldürmemi ister misiniz?"diye sordu. Hz. Peygamber de "Evet!"dediler. Bunun üzerine Muhammed b. Mesleme "O halde müsaade et de ona yalan söyleyeyim"dedi. Hz. Peygamber ona bu konuda izin verdi.[5]


Profesör'ün ilk cümlesini İslami kaynaklarla örnekledikten sonra şimdi yine profesör'ün yazısına devam ediyorum. Profesör söyle diyor;

Narsisist kişi gerçek kimliğini belli ettiğinde, çoğu zaman vakit artık çok geçtir. Kurbanları ondan ayrılamazlar. Kurbanlar narsisist'in asıl emellerini daha önceden sezemedikleri için kendilerine kızar ve hayal kırıklığı yaşarlar. [6]


Hiç düşündünüz mü?

Muhammed'in bunca evrensel ahlaka ve bilime uymayan saçma sapan iddiaları ve davranışları olduğu halde Müslümanlar neden İslam'a daha sıkıca sarılır? Çoğu Müslümanlar Muhammed'in sübyancı olduğunu öğrendiği halde dinini terketmeye cesaret edemez. Profesör Dr. Vaknin, yazısında bunun cevabını çok güzel bir şekilde açıklamaktadır. Müslümanlar hayatları boyunca benliklerini ve tüm beklentilerini İslam'a ve Muhammed'in absürd vaadlerine adadıkları için gerçeklerle karşılaştıklarında inanmak istemezler. Seneler, hatta asırlar boyu enayi yerine koyulmuş olmak ve dini terketmek onları utançlarından yerin dibine sokar. Bu yüzden müslümanlar sürekli dinlerini onaylayan bir arayış içerisindedirler. Olur olmaz şeyleri örnek gösterip, örneğin domatesin içinde Arapça Allah yazması, ağacın secde eder bir şekile girmesi ya da ineğin üzerinde Allah yazması gibi absürdlükler onlara dinlerinin saçma olmadığı hususunda moral verir. Sürekli cinlerin varlığından söz eden hikayeler uydururlar. Yabancı bir insanın İslam'ı seçerek müslüman olması onların gönüllerinde bir rahatlama oluşturur. İnançlarını tasdikleyebilmek için akıl almaz hurafeler uydururlar. Örneğin ezanın uzaydan duyulması, Neil Armstrong isimli Amerikan astronot'unun müslüman olması vs gibi. Dinlerinin insan uydurması olma ihtimalini düşünmek bile onlara kafalarından ayak parmak uçlarına sinirsel bir irkilme hissettirir. Gerçeklerle yüzleşmek ve geri dönüş onlar icin artık çok geçtir.

Profesör'un iddiaları İslam kaynakları ile birebir uyuşmaktadır. Lütfen okuyunuz.

Muhammed günün birinde eşekle katır arası beyaz bir bineğe binerek göklere uçtuğunun hikayesini anlatır. Hikayeyi Muhammed'den duyan kişiler, duydukları saçmalıklar karşısında kulaklarına inanamazlar. Hemen Ebu Bekir'e giderek hikayeyi ona da anlatırlar. Ebu Bekir duydukları karşısında şoka uğrar;


Müşrikler bu haberi duyar duymaz derhal Ebû Bekir'e koştular,
"Yâ Ebu Bekir!" dediler. "Arkadaşının işinden haberin var mı? O, bu gece Beytü'l-Makdis'e gittiğini, orada namaz kılıp Mekke'ye döndüğünü söyledi."
Hz. Ebû Bekir,
"Siz bunları ondan mı duydunuz?"
"Evet," dediler, "aynen ondan duyduk."
Bunun üzerine Hz. Ebû Bekir,
"Vallahi," dedi, "o söylediyse, şeksiz şüphesiz doğrudur. Siz buna hiç şaşırmayın!"
Sonra da, kalkıp doğruca Resûl-i Kibriyâ Efendimizin yanına gitti,
"Yâ Resûlallah! Sen, şu halka bu gece, Beytü'l-Makdis'e gittiğini söyledin mi?" diye sordu.
Peygamberimiz,
"Evet" deyince Hz. Ebû Bekir,
"Doğru söylüyorsun, senin Allah'ın resûlü olduğuna şehâdet ederim" dedi.
Peygamber Efendimiz de, bunun üzerine,
"Yâ Ebâ Bekir, sen zâten sıddîksın" buyurdu.[7]


Hikaye'nin gidişatından açıkça bellidir ki, Ebu Bekir müşriklerden duyduğu absürd hikaye karşısında şaşkına dönmüş ve emin olmak için müşriklere "Siz bunları ondan mı duydunuz?" diyerek sormuştur. Akabinde müşriklerden "aynen ondan duyduk." cevabını alan Ebu Bekir'in kafası iyice karışır ve emin olabilmek için gidip Muhammed'e sorar. Bu olaydan sonra Muhammed Ebu Bekir'e "sıddık" lakabını vermiştir. Palavralara inanan kişiler narsisist kült liderlerinin en sevdiği yem türüdür.

Ayrıca hemen eklemek gerekir ki, Ebu Bekir'in Muhammed'in palavralarını inkar edebilme gibi bir lüksü yoktu. Ebu Bekir, Muhammed'in altına 9 yaşında küçük kızını atmış, ortada ki saçmalığı görse de geri dönüş kapısını kendisi için çoktan kapamış idi. Ebu Bekir Muhammed'in palavrasına inanmadığını ilan ettiğinde Mekkeli halkın ve tabiki en başta küçük kızı Aişe'nın yüzüne bakamayacaktı. Muhammed'in palavralarına artık istemesede inanmak zorunda idi.

Bu hikaye günümüz müslümanlarına birebir örnektir. Ebu Bekir tıpkı Profesör'un "Kurbanları ondan ayrılamazlar, vakit artık onlar için çok geçtir" dediği gibi Muhammed'in her türlü yalanlarına artık ister istemez inanmak durumunda kalmıştır. Müslümanlarda Kur'an'da yazılan tüm saçmalıkları kayıtsız şartsız kabul etmek zorundadırlar. Örneğin Kur'an'da söz edilen "Hz. Süleyman'ın karıncalarla muhabbeti" olayını akıl, mantık ve bilimle bağdaştırabilmek ve dinlerini tasdikleyebilmek için her türlü kepazeliği sergilerler.

İslam'da bazı kişiler için geri dönüşün çok geç olduğunu gözler önüne seren diğer bir hikaye ise şöyledir. Hikaye, Bedir'de babasına karşı savaşmış genç bir müslüman olan Ebu Huzeyfe'nın acı hikayesidir. Muhammed müridlerine Abbas bin Abtulmuttalib'in yakalandığı takdirde öldürülmemesi için emir verir. Abbas, Muhammed'in öz amcasıdır. Muhammed'in kendi amcasının hayatını garanti altına alması Ebu Huzeyfe'de kuşku uyandırır;

Bunun üzerine, Ebu Huzeyfe:

"Biz babalarımızı, oğullarımızı, kardeşlerimizi ve aşiretimizi öldüreceğiz de, Abbas'ı mı bıraka­cağız?!

Vallahi, eğer onunla karşılaşırsam, muhakkak onun yüzüne kılıçla vuracağım!" dedi.

Peygamberimiz Aleyhisselam, Ebu Huzeyfe´nin böyle söylediğini işitince, Hz. Ömer'e:

"Ey Hafsa´nın babası! Resûlullah'ın amcasının yüzüne kılıçla vurulur mu?!" buyurdu.

Hz. Ömer:

"Yâ Rasûlallah! Beni bırak, onun boynunu kılıçla vurayım?

Vallahi o münafıklık yapmıştır!" dedi.

Ebu Huzeyfe, ağzından çıkan bu sözünden hayatı boyunca korkmuş durmuş ve:

"Benim o günde söylemiş bulunduğum o sözden eman içinde değilim!

Ondan hâlâ korkup duruyorum!

Buna ancak şehitlik keffaret olabilir!" derdi.

Yemâme savaşında da şehit olup, muradına erdi.[8]


Huzeyfe'nin bu olay sonunda dünyası kararmiştir. Kaynaktan da anlaşıldığı gibi, Huzeyfe yıllarca enayi yerine koyulmanın tokadını yemiş, tüm hislerini ve acısını kalbine gömmüştür. Bedir'de kendisinden babasına karşı savaşmasını bekleyen narsisist Muhammed'in kendi amcasını koruması karşısında şoka uğramış, ortada dönen düzembazlığı dile getirmiş, akabinde ise Ömer'in kılıcından son anda kurtulmuştur. Kısaca güvendiği dağlara karlar yağmıştır.

Huzeyfe daha sonra babasının cesedinin yerlerde sürüle sürüle kuyuya atıldığını izler. Muhammed Huzeyfe'nin bu içli halini görür ve şöyle sorar;

"Ey Ebu Huzeyfe! Galiba, babanın durumundan dolayı kalbine birşeyler girdi?" buyurdu.

Ebu Huzeyfe:

"Hayır! Vallahi, yâ Rasûlallah! Bana ne babamdan, ne de onun vurulup düşeceği yerden dolayı bir şüphe gelmiştir.

Fakat, ben babamda bulunduğunu bildiğim isabetli görüşlülük, usluluk ve faziletin kendisini er geç İslâmiyete kılavuz almaya yeteceğini sanmakta ve ummakta idim.

Onun uğradığı musibeti görünce, küfür üzerine ölüp gittiğini düşündüm, bu bana üzüntü verdi" dedi.

Bunun üzerine, Peygamberimiz Aleyhisselam Ebu Huzeyfe için hayırla dua etti ve hayır diledi.[9]


Muhammed Ebu Huzeyfe'nin ilk asabi çıkışına karşı bu sefer ki cevabını beğenir ve onun gönlünü alır. Huzeyfe, Muhammed'in amcası Abbas hakkında dile getirdiği saygısız kelimelerin sonrası, Muhammed ve cellat Ömer'i bir anda karşısında görmüş, hiçte beklemediği bir şekilde ölümle burun buruna gelmiş ve istemeyerek de olsa kendi öz babasının öldürülmesinde bile adalet görmüştür. Huzeyfe için geri dönüş kapıları çoktan kapanmıştı. Artık onun yapabileceği tek şey kendi edip kendi bulduğu kaderine boyun eğmek ve kendince babasının öldürülüşünü haklı çıkarmaktı. Çünkü bu saatden sonra İslam dininin ve Muhammed'in öğretilerinin yanlış olduğunu düşünmesi, ona hayatının geri kalan kısmında babasının koca bir yalan uğruna öldürülmesinden dolayı vicdan azabı çektirecekti. İslam'a daha büyük bir azimle sımsıkı sarılmak tek çaresiydi.


Profesör Sam Vaknin'in bir diğer paragrafı ise şöyle demektedir;


Farzedelim narsisist kişi bir psikolog ile konuşuyor. İlk başta psikoloji eğitimini hiç görmediğini vurgular. Ardından çoğu kişinin bilmediği üstün akademik ve bilimsel terimleri çok rahat bir şekilde, hiç bir zorlanma belirtisi göstermeden kullanarak konu hakkında düşüncelerini beyan eder. Böylece karşısındaki kişiye ne kadar zeki, içgözlemsel ve kendi kendini yetiştirmiş kimse olduğunu kanıtlamak ister.[10]


Muhammed bu stratejiyi eksiksiz kullanmıştır. Muhammed peygamberliğini ilk ilan ettiği zamanlarda okuma yazma bilmediğini ve dolayısıyla da Kuran'i kendisinin yazma ihtimalinin olamayacağını söyleyerek bu yolla peygamberliğini kanıtlamak istemiştir. Bu taktikle kişileri kendi yarattığı Tanrı'ya inandırarak onlar üzerinde kontrol ve hüküm sahibi olmuştur. Profesör şöyle devam ediyor;

Narsisistler okyanus olduklarını iddia eden, fakat aslında ufak bir gölet küçüklüğüne sahip kişiliklerdir. Narsisistler hiç bir branşta cahil olduklarını itiraf etmezler. Buna rağmen her alanda cahil kişilerdir. [11]


Muhammed o dönemlerde her alanda atıp tutmuş, kendisine sorulan tüm konular hakkında bilinçsizce ahkam kesmiştir. Bunun hadislerde onlarca örneği mevcuttur. Bir kaç tane örnek verelim.

Günün birinde Hamne Bintü Cahş isimli bir kadın adet kanaması hakkında Muhammed'den bilgi almak ister. Bakınız Muhammed efendi kesinlikle hiç bir bilgisi olmadığı bir konuda kadıncağıza ne gibi absürd iddialarda ve tavsiyelerde bulunmaktadır;


"Ben, kızkardeşim Zeyneb Bintu Cahş radıyallahu anha'nın yanındaydım, istihaze kanamam vardı. Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'a:

"Ey Allah'ın Resulü! Ben çok şiddetli şekilde istihaze kanamasına maruzum, bu hususta ne tavsiye edersiniz? Bu hal benim namaz ve orucuma mani oluyor?" dedim. Bana:

"Sana pamuğu vasfeyliyeyim: O, kanı gidericidir (fercine pamuk koy)" buyurdular. Ben:

"Ama akıntı pamuğun mani olacağı miktardan çok fazla!" dedim. Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm:

"Öyleyse bez kullan!" buyurdular. Ben:

"Akıntı bezin durduracağı miktardan da fazla! Şarıl şarıl akıyor" dedim. Bunun üzerine Aleyhissalatu vesselam dedi ki:

"Sana iki şey söyleyeceğim, hangisini yaparsan, diğerinin de yerine geçer. İkisini de yapabilecek durumdaysan birini seçmek sana ait, dilediğini seç! Bu kanama, şeytanın tekmelerinden bir tekme(si yani zarar vermesi)dir. Sen kendini Allah'ın ilminde altı yedi gün hayızlı bil (orucu ve namazı terket). Sonra yıkan ve kendini hayızdan temizlenmiş bil ve yirmiüç veya yirmidört gece ve gündüz namaz kıl, (bu esnada farz veya nafile) oruç tut. Bu, Sana yeterlidir. Kadınların her ay hayız görmeleri, hayızlı ve temizlik günlerinin olması gibi, bu şekilde senin de hayız ve temizlik günlerin olacak. (Bu, sana söyleyeceğim iki şeyden birincisidir. İkinci hususa gelince, o da şudur): Eğer öğleyi te'hir ve ikindiyi de ta'cil edip, ikisi için gusletmeye gücün yeterse öğle ile ikindiyi birleştir. Keza akşamı geciktirip yatsıyı tacil etmek, sonra da gusletmek suretiyle de bu iki namazı birleştir. Sabah için de ayrıca guslet. Bu şekle gücün yeterse orucunu da böylece tutarsın."[12]


Diğer bir rivayete göre, Muhammed güneşin doğuşunu ve batışını şu şekilde açıklamaktadır. Müslümanlar Muhammed'in bu gibi komik ve absürd iddialarını aklayabilmek için şekilden şekile girerler;

"Güneş battığı bir sırada mescide girdim. Rasülullah (s.) oturuyordu. Bana: Ey Ebu Zer, şu güneş nereye gidiyor, biliyor musun? Dedi. Ben, "Allah ve Rasülü bilir" dedim. Şöyle buyurdu: "Secde yapmak için müsaade almaya gidiyor ve kendisine müsaade ediliyor. Sanki bir gün ona "Buradan Doğ!" denilecek, o da battığı yerden doğacaktır." Rasülullah (s.) daha sonra "Güneş, kendisine tayin edilmiş bir yere doğru akıp gider." (Yasin, 36:38) ayetini okudu."[13]


Dünya'nın aslında bir öküz ve balığın üzerinde olduğunu biliyor muydunuz? Muhammed, Astronomi dalında da sayısız iddialarda bulunmuştur;


"Dünya, öküz ve balığın üzerindedir."[14]


Muhammed'in uzmanlığı sadece astronomi ve sağlık gibi branşlarla kısıtlı değildi. Kendisi ayrıca jeofizik konusunda da yüksek bilgi sahibiydi. Muhammed depremlerin nedenini kusursuz bir şekilde açıklamıştır;

"Dünya balığın üzerindedir. Balık başını salladıkça Dünya'da depremler olur."[15]


Muhammed arıcılıkla ilgili hususlarda da bazı iddialarda bulunmuştur. Örneğin Muhammed Kur'an'da arıların meyve ile beslendiğini vurgular;

Nahl Suresi
68. Rabbin bal arısına şöyle ilham etti: "Dağlardan, ağaçlardan ve insanların yaptıkları çardaklardan (kovanlardan) kendine evler edin."

69. "Sonra meyvelerin hepsinden ye de Rabbinin sana kolaylaştırdığı (yaylım) yollarına gir." Onların karınlarından çeşitli renklerde bal çıkar. Onda insanlar için şifa vardır. Şüphesiz bunda düşünen bir (toplum) için bir ibret vardır.


T.C Tarım ve Köyişleri Bakanlığının bize verdiği bilgilere göre arılar meyve değil, polen yerler. Muhammed arıların meyvelere konduğunu görerek muhtemelen onların besin ihtiyaçlarını meyve ile karşıladıklarını zannediyordu;

Arılar beslenme ve özellikle yavru büyütmek için mutlaka polene ihtiyaç duyarlar. Polen protein, yağ, vitamin ve mineral madde kaynağıdır. Polen olmadan koloni kuluçka faaliyetini sürdüremez, işçi arılar arı sütü salgılayamaz.[16]


Sanırım bu kadar örnek Muhammed'in aslında ne derece cahil bir kişi olduğunu göstermek için yeterlidir. Konuya Profesör'un bir sonra ki paragrafını okuyarak devam edelim;

Narsisist kişi kendisini evrensel önemlilikte ve sürekli bir misyon ya da görev peşinde koşan bir kişi olarak görür. Narsisist kişi bir bilim adamı ise, bilime sürekli yenilikler sunan, gazeteci ise, gelmiş geçmiş en iyi haber konusunun peşindedir. Roman yazan bir yazar ise, sürekli nobel ödülü alacak bir eser çalışmaları içerisindeymiş gibi görünür.[17]


Muhammed'in kendisini evrensel önemlilikte gören bir görev adamı olup olmadığını izah etmeye pek gerek görmüyorum. İslam dinini ve Muhammed'i en az tanıyan bir kişi bile bunu açık bir şekilde görebilir.

Saygılar.


Kaynaklar
[1] http://samvak.tripod.com/faq58.html
[2] Ebü Dâvud, Edeb 95, (5011); Tirmizi, Edeb 63, (2848).
[3] Müslim, Cihad, 17; Tirmizi, Cihad, 5
[4] Ibni Ishak, Siret Resul.
[5] Fethü'l-Bâri VII/239 (Buharî'den, O da Câbir bin Abdillah'tan)
[6] http://samvak.tripod.com/faq58.html
[7] İbni Hişâm, Sîre: 2/40; İbni Sa'd, Tabakât: 3/170
[8] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 281, İbn Sa´d, Tabakâtü´l-kübrâ, c. 1 , s. 10-11, Taberî, Târîh, c. 2, s. 282, Beyhakî, Delâilü´n-nübüvve, c. 3, s. 140-1 41, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 1 28-1 29, Zehebî, Megâzî, s. 90-91.
[9] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre,c.2, s. 294, Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 111,112, TaberP, Târîh, c. 2, s. 285.
[10] http://samvak.tripod.com/faq58.html
[12] Ebu Davud, Taharet 1100, (287); Tirmizi, Taharet 95, (125).
[13] Tirmizi, Fiten, 22
[14] Hâkim, el-Müstedrek: 4:636; el-Münzirî, et-Terğib ve’t-Terhîb: 4:257; el-Heysemî, Mecmeu’z-Zevâid: 8:131.
[15] Ibni Kesir Tefsiri 2/29 68/1

 
 
 
Haftanın Sorusu
 İslam Barış Diniyse
Neden Dinden Çıkanın
Kafası Kesilir ?
  
    YANITLAMAK İÇİN                    TIKLAYIN
Üye Menüsü
Bize Yazın....
Haber Ekle
WebLink Ekle
Öğelerimi Kontrol Et
Çıkış
Anket
 YAKINDA ANKET BÖLÜMÜ AÇILACAKTIR.
 
 
Hava Durumu
 
 
BOŞ
 
Webdesign www.webmedie.dk By Google  Hjemmeside af www.webmedie.dk


Bugün 39 ziyaretçi (48 klik) kişi burdaydı!
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol