22 05 2012
Eve girdiğinde kimseden çıt çıkmıyor, tüm hanımları ve çocukları kaçacak delik arıyor.
Aynı durum, Muhammed'in saltanatı başladığında da kendini göstermişti.. Tarihte Muhammed zamanında yaşamış hiç bir doktor, şair, ressam, kimyager veya filozofa rastlayamazsınız. İlgi ve itaat delisi narsisist kült liderleri, kendilerinin ikinci plana atılmasına neden olacak kişilere tahammül edemezler. Kimbilir belki de kaç alim kişi, Muhammed zamanında öldürülmemek için susmuştu. İslam'da "Altın çag" diye tanımlanan devir Muhammed zamanında değil, tam aksine Muhammed'in ölümünden sonra gerçekleşmiştir. Saklanan bilginler ve akademik kişiler Muhammed'in ölümü ile sığındıkları yerlerden tekrar ortaya çıkarak yıldızları parlamıştır.
Günümüzde İslami ülkeler dünyada en geri kalmış, en çağdışı ülkelerdir. Hatta petrol zenginliği olmasa dünyanın en fakir ülkeleride diyebilecektik. Müslümanlar tarihte İslam ülkeleri içinde doğmuş aydın kişiler ve bilim adamlarından övünerek bahsederler. Zekeriya Er-Razi, Ebu Ali Sina, İbn Rüşt gibi aydın kişileri örnek göstererek "İslam yanlış bir din olsa idi, bu gibi alim kişiler neden bunun farkında olmadı?" ya da, " Bunca alım kişinin müslüman olması İslam'in gerçek hak din olduğunu kanıtlamaz mı?" diye avunurlar.
Halbuki işin doğrusu bu kişiler İslami ülkelerde doğmuş olmalarına rağmen müslüman değildiler.
Ebu Bekr Muhammed İbn Zekeriyye Er Râzi
Er Razi'yi örnek alalım. Er Razi, İslam dünyasının yetiştirdiği(!) ender filozof ve bilimcilerden biri olarak tanınmaktadır. Bir çok dalda 200'ü aşkın eserleri bulunmaktadır. "El Havi" diye bilinen tıbbi ansiklopedinin yazarıdır. Kızamık ve Çiçek hastalığının tedavisini yazan ilk bilim adamlarından biridir.
Er Razı, zamanında zındıklıkla suçlanmış ve felsefi eserlerinin bir çoğu yine müslümanlar tarafından yok edilmiştir. Özellikle savunduğu İslam karşıtı dini görüşleri kınanmış ve kafir olarak tanınmıştır.
Bakınız İbn Nedim, Er-Razi'yi nasıl tanımlamaktadır;
"Allah’ın varlığını tanımak, iyi ve kötüyü ayırdetmek için dinlere ve peygamberlere ihtiyaç yoktur, bu konularda akıl yeterlidir, der. Dinler ve peygamberler birbirlerini yalanlamışlardır. Onların tek ortak noktası Allah’tan bahsetmiş olmalarıdır. Din ve peygamberlik hakkındaki menfi görüşlerini “Hiyelu’l-Mütenebbin”, “Mehariku’l-Enbiya” ve “Nakzu’l-Edyan” adlı eserlerinde ifade etmişti. Şu cümleleri onun bu konudaki görüşlerini özetler mahiyettedir: “Bütün insanlar yaratılıştan eşittir. Peygamberlerin hiç bir akIi ve ruhi üstünlükleri yoktur. Mucizeler birer vakıa değil, efsanedir; tek olan ezeli hakikate aykırıdır. Savaşların çıkmasına ve insanlığın mahvolmasına dinler sebep olmaktadır. Din adamları felsefi düşüncenin ve ilmi araştırmaların en büyük düşmanı ve engelidirler. Filozofların eserleri, insanlık için mukaddes kitaplardan daha çok faydalıdır. Dine bağlı olmanın sebepleri, taklit, alışkanlık, ananecilik, tembellik, baskı ve hadiselerin meydana getirdiği korkudur."[1]
Razi'nın eserlerinde geçen bir diğer cümle ise aynen şu şekildedir;
“Bütün insanlar yaradılıştan eşittir. Peygamberlerin hiçbir akli ve ruhi üstünlükleri yoktur. Mucizeler birer vakıa değil, efsanedir, tek olan ezeli hakikate aykırıdır. Filozofların eserleri insanlık için mukaddes kitaplardan çok daha faydalıdır” [2]
Razi'nin bilinen başlıca eserleri;
Hiyelu’l-Mütenebbin (Peygamber hileleri)
Mehariku’l-Enbiya (Peygamberlerin kurnazlıkları, oyunları)
Nakzu’l-Edyan (Dinleri çürütme)
İbn–i Sina
İslam dünyasında adından sürekli övgüyle bahsedilen bir diğer sözde İslam alimi(!) ise İbn-i Sina'dir. Müslümanlar İbn-i Sina'dan söz ederken pekte hoşnutturlar.
İbn-i Sina tek Tanrı'ya inanan ve Muhammed'ın elçiliğini kabul eden bir bilim adamıydı. Zaten bunun aksini apaçık iddia etmesi, kendi ölüm fermanını imzalaması demekti. İslam dinini çok iyi bilen bir kişi olarak kafirliğini ilan ettiği takdirde başına gelecekleri haliyle çok iyi biliyordu. Oysa İbn-i Sina İslam'ın absürdlüklerini görmüş ve otobiyografisinde "Ölümden sonraki hayat" hakkında görüşlerini şu şekilde dile getirmiştir;
"Ölümden sonraki hayat, dinlerden öğrenilen bir kavramdır. Ölümden sonraki hayatın gerçekliliğini kanıtlamak için dini dogmalara inanmak ve peygamber sözlerini kabul etmek mümkün değildir." [3]
"İbn–i Sina’nın Allah’ın huzurunda ölümden sonra dirilip hesap vermeye inanmadığını bazı diğer felsefe tarihçileride yazmaktadır. Ona göre Hz. Peygamber (sav) Bedevi Arapları medenileştirmek isterken bu amaçına ulaşabilmek için cesedlerin ölümden sonra yeniden dirileceği esasını ortaya atmıştır." [4]
İbn-i Sina ayrıca bu sözleri ve düşünceleri yüzünden diğer bir İslam alimi olan El Gazali tarafından "kafir" ilan edilmiştir..
Cabir Bin Hayyan
Müslümanların ballandıra ballandıra anlattıkları bir diğer bilim adamı. Kendisine İslam alimi denilmesindeki tek neden İslam topraklarında doğup büyümesindendir. Cabir bin Hayyan bir kimyagerdir, İslam alimi değil. Bugüne kadar Kimya dışında Eczacılık, Metalürji, Astroloji, Felsefe, Fizik ve Müzik gibi geniş alanda 400'u aşkın esere imzasını atmıştır. Bu eserlerden hiç biri İslam ve din ile ilgili değildir. Cabir Bin Hayyan'a "İslam alimi" demek, Edison'a "Hristiyan alimi" ya da İshak ibn Sid'e "Musevi alimi" demeye benzer. Müslümanlar, bilim adamlarına dini sıfat koyarak kendilerini avutan nacizhane kişilerdir. Bilimde kafirlere olan ezikliklerini bu şekilde avutmaya çalışırlar.
Müslüman topraklarda doğup büyümüş bilim adamlarına "İslam alimi" demek, traji komik bir durumdur. İslam alimleri, İbn Sad, Tırmızı, Buhari, Müslim, İbn Hişam ve niceleri gibi tüm hayatlarını İslam dinine adamış, İslam dini hakkında eserler yazmış, hadis toplamış kişilere denir.
Biruni
Brittanica'nin Biruni hakkında biografisinden alıntı;
"In reliğion he waş a Shīite Müslim, but with agnostic tendencies."
"Dinde, kendisi agnostik eğilimleri olan şii bir müslümandı." [5]
Üstte örneklediğim aydın kişiler bugün halen müslümanlar arasında "İslam alimleri" olarak bilinmektedir. Müslümanlar yüzyıllarca bu gibi göz boyamalara, aldatmacalara kanarak dinlerini tasdik etmektedirler.
İslam üstteki anlattığım bilgin kişilerin dinden uzaklaşarak bilime doğru yönelmesi ile altın çağını yaşamıştır. Cabir bin Hayyan bile Sokrates'den söz ederken "Filozofi'nın anası ve babasıdır" demiştir. Günümüzün ahmak müslümanları gibi Kuran'da keramet aramamıştır.
Kaynak:
[1]. İbn Nedim: Fihrist s.429; Ülken (H.Z.) İslâmda Felsefe Tarihi, İstanbul. 1957.C.II, s.9; Kraus(P.) A.g.e., s.295.
[2]. İslam Düşüncesinin Yapısı, Süleyman Uludağ, sy. 240.
[3]. Ibn-i Sina ve Teoloji" by Arthur J Arberry
[4]. İslam’da Felsefe Tarihi, T. S. Boer, sy. 102.
[5]. http://www.britannica.com/EBchecked/topic/66790/al-Biruni |