İSLAMIN GERÇEK YÜZÜ | İslamın Gerçek Yüzü | Muhammed | İslam | Kuran Değiştirildimi | Kuran Değiştirilmiştir | Sahtekarlık | Anti İslam | Huri | Nuri | İslamın Yalanı

Bilmedikleriniz

 
   Hoşgeldiniz...
Anasayfa   
Tarih;
Ana Menü
Anasayfa
Ziyaretçi Defteri
İletişim
Arama
Dost Siteler
İslam Nedir ?
Kuranıİlk Okuduğumda
Muhammed ve Eşleri
Kuran Hakkında...
Dindar Nesil 
Türban
Şeriat Nedir ?
Fetullah Gülen
Tayyip Erdoğan
Cübbeli Ahmet Hoca
Ateist Bilge Sözler
İslam 
Sevgili Müslümanlar
İslam Alimleri
Kureyza Katliamı
İslam'la Şereflenmek
İslam Fanatizmi
İslam'ın Asıl Amacı
İslam Ve Kadın 
Kaval Çalan Çoban
1400 Yıllık Yalan
İslamda Zorlama Yoktu
Her Müslüman Terörist                Olabilirmi?
Çökmeye Yüz Tutmuş                    Bir Bina
Bukadar İnsan Yanlışmı               Düşünüyor?
BOŞ
BOŞ
Muhammed
Muhammed E-Kitap
Muhammein Asıl Emeli
Narsisit Muhammed
Muhammedin Sinsiliği
Muhammed Ül-Emin 
Mafya  Muhammed
Muhammed Kompulsif
Muhamme Köleleiğe...MuhammedVe JimJonesMuhammedin HastalığıM-Yapılan İşkencelerBilmedikleriniz..Atatürk Ve Muhammed
 
Her Derde Deva M...
MuhammedFazla Uçmuş
Ben Çok Mükemmelim
O Bir Savaşçı...
Menfaatçi Muhammed
Muhammed Ve Hatice
 
Kuran Çelişkileri
Herşeyin Sahibi Allahmı
Gümüşmü? Altınmı?
Allah İnsanla Konuşrmu
Allaha Ortak Koşma
Günah Yükünü Yüklen
Allaha Ulaşabilirmiyiz
Ad Kavmi
HzYunus Sahile Atıldımı
Kim Kandırıyor 
Allah Zulmmü Ediyor
Allaha Ortak Olmak
 

Videolar
MickeyMouseÖldürülmeli
Aids'e Çare Bulundu
CennetSadece İslamındır
Kültler
Taşlayak Öldürme
 
Tomaraselalefm.com - Anasayfa Tomaraselalefm.com - Anasayfa

 
muhammed hakkında bilmedikleriniz...
Yazar Administrator   
22 05 2012


Bir varmış bir yokmuş. Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, Arabistan yarımadasında Kabe ve putlarıyla ünlü Mekke adında bir şehirde, Abdulmuttalib adında bir adam varmıs. Abdulmuttalib Mekke'de Kabe ve putlardan sorumlu olan Küreys kabilesinin bir bireyi idi. Abdulmuttalib'in Fatıma bint Amr isimli bir karısı vardı.

Abdulmuttalib, günün birinde bir rüya görür.

 

ABDÜLMUTTALİB'İN RÜYÂSI


Sıcak bir yaz günü idi. Kâbe'nin yanındaki Hicr mevkiinde serin bir gölgede uyuyordu. Bir rüyâ gördü. Rüyâsında bir zât kendisine şöyle seslendi:
"Kalk, Tayyibe'yi kaz!" Sordu:
"Tayyibe nedir?"
Fakat, o zât sorusuna hiçbir cevap vermeden uzaklaşıp gitti. Uyanan Abdülmuttalib heyecanlı idi. "Tayyibe" ne demekti? Tayyibe'yi kazmak nasıl olurdu? Rüyâya bir mânâ veremeden merak içinde o gün geceyi geçirdi.
Ertesi gün, aynı yerde yine uykuya dalmıştı. Aynı adam tekrar göründü ve seslendi:
"Kalk, Berre'yi kaz."
Rüyâsında şaşkına dönen Abdülmuttalib yine sordu:
"Berre nedir?"
Adam yine hiçbir cevap vermeden oradan uzaklaşıp gitti. Abdülmuttalib derin uykudan daha büyük bir merak ve heyecan içinde uyandı. Ne var ki, gördüklerine bir türlü mânâ veremiyordu. O gün ve geceyi de yine gördüğü rüyânın tesirinde geçirdi.
Ertesi günü idi. Yine aynı yerde yatıyordu. Aynı adam gelerek kendisine,
"Kalk," dedi. "Mednûne'yi kaz."
Derin uykuda, Abdülmuttalib, adama
"Mednûne nedir?" diye sordu. Ama adam yine cevap vermeden uzaklaşıp gitti.
Abdülmuttalib'in merak ve heyecanı son haddine ulaşmıştı. Üç gün üst üste gördüğü rüyânın boş olmadığım elbette biliyordu. Ama mânâsını anlayacak en ufak bir ipucuna da sahip değildi.
Dördüncü gün yine aynı yerde uykuya yatan Abdülmuttalib, aynı adamın geldiğini gördü. Adam bu sefer şöyle seslendi:
"Zemzem'i kaz!" Abdülmuttalib,
"Zemzem nedir, nerededir?" diye sorunca, adamın cevabı şu oldu:
"Zemzem bir sudur ki, hiç kesilmez, dibine erilmez. Hacıların su ihtiyacını onunla karşılarsın. O, Kâbe'de kesilen kurbanların kanlarının döküldüğü yer ile terslerinin gömüldüğü yer arasındadır. Alaca kanatlı bir karga gelip, orayı gagalar. Orada karınca yuvası da vardır." [1]


ABDÜLMUTTALİB'İN ZEMZEMI BULUŞU VE PAGAN ARAP PUTU ALLAH'A TEŞEKKÜR EDİŞİ


Uyanan Abdülmuttalib'in heyecanına bu sefer sevinç de katılmıştı. Çünkü, rüyâyı mânâlandırmak için ipucunu elde etmişti. Zemzem kuyusundan defalarca bahsedildiğini duymuştu. Fakat, onun yerini kimse bilmiyordu. Çünkü Cürhümlüler, Mekke'den düşman istilâsı önünden kaçarken, Kâbe'nin bütün kıymetli mallarını Zemzem kuyusuna atmış, kuyunun üstünü de toprakla bir edip, belirsiz bir hale getirmişlerdi. O zamandan beri Zemzem'in ismi var, kendisi yoktu.
Abdülmuttalib, artık Zemzem'in yerini bulup kazmakla vazifelendirildiğini anlamıştı. Derhal araştırmaya koyuldu. Rüyâsında kendisine öğretilen yere gitti. Bu sırada alaca kanatlı bir karganın süzüldüğünü ve yere konarak gagası ile bir yeri karıştırdıktan sonra havalanarak göğe doğru yükseldiğini gördü.
Abdülmuttalib'in sevincine diyecek yoktu. Senelerden beri gizli kalmış hayat bahşeden bir kuyuyu bulma ve ortaya çıkarma şerefine erecekti. Zemzem'in yerini tesbit etmişti ve sıra kazmaya gelmişti. Bu şerefi başkasına kaptırmak ve bu sırrı başkalarına açmak istemiyordu. Bunun için ertesi gün bir tek oğlu olan Hâris'i alarak tesbit edilen yere gitti ve kazmaya başladılar. Bir müddet devam eden kazı sonucu Zemzem Kuyusunun örülmüş duvar taşları ile bir dâire şeklindeki ağzı meydana çıktı. Abdülmuttalib sevinçliydi, heyecanlıydı. Âdetâ gözlerine inanamıyordu. Ama gözlerine inansa da, inanmasa da görünen bir kuyu ağzı idi. Tekbir getirmeye başladı:

"Allahü ekber! Allahü Ekber!" [2]


ABDÜLMUTTALİB, OĞLU ABDULLAH'I ALLAH'A KURBAN OLARAK ADAKTA BULUNURKEN

O sırada El-Haris'ten başka çocuğu yoktu. Kureyş ona muhalefet etti. Bunun üzerine şöyle bir adakta bulundu. Eğer on oğlu olur, onlar da kendilerini koruyacak çağa erişirlerse, içlerinden birini Ka'be'nin yanında Allah'a kurban edecekti.

Abdulmuttalib oğullarının sayısı ona ulaşıp kendilerini koruyacak çağa geldiklerini görünce onlara yaptığı adağı söyledi. Çocuklar babala­rına itaat ettiler. Her biri adını bir fal okuna yazdı. Onları toplayıp Hubel'in (Hubel (هبل) Islam'dan once pagan Araplarin taptigi put'un) bakıcısına verdi ve ona; "Bunların (oğullarımın) oklarını çek bakalım" dedi.

Abdullah'ın adı yazılı olan ok çıktı. Abdulmuttalib, Abdullah'ın elinden tuttu. Onu kesmek için bir bıçak aldı. Bunu gören Kureyşliler toplantı yerlerinden kalkıp Abdulmuttalib'in yanına gittiler ve ona:

- Bunu yapma. Yoksa bu konuda mazur sayılmazsın onu bir arra-feye (kahin kadına) götür, dediler.

Kahin kadın Abdulmuttalib'e:

- Sizde bir insanın diyeti ne kadardır? dedi Abdulmuttalib:

- On devedir, dedi. Kahin kadın:

- Adamınızı ve on deveyi ok çektiğiniz yere yaklaştırın. Her ikisi arasında ok çekin. Ok adamınıza çıkarsa Rabbinız kabul edinceye kadar develerin sayısını artırıp ok çekmeye devam edin. Ok develere çıktığı zaman, onları boğazlarsınız. Artık Rabbiniz razı olmuş, adamınız da kurtulmuş demektir, dedi. [3]


KURA NETICESI

Mekke'ye dönüşünün ertesi günü idi. Abdülmuttalib, biricik oğlu Abdullah ve on deveyi alarak Kâbe'ye gitti. Kâhin kadının tavsiyesi üzerine Abdullah ile on deve arasında kur'a çekilecekti.
Abdülmuttalib sevinç içinde, memura, "Çek" dedi. Çekilen ok Abdullah'a çıktı. Develerin sayısını yirmiye çıkardılar. Memur tekrar ok çekti. Ok yine Abdullah'ı gösterdi. Develer otuza çıkarıldı. Ok tekrar Abdullah'a isabet etti. Devler kırk oldu. Ok yine Abdullah'a çıktı. Elli oldu; ok sanki Abdullah'a çıkmakta ısrar ediyordu. Altmış, yetmiş, seksen, doksan oldu. Ok ısrarla Abdullah'ı gösteriyordu. Sanki başka bir âlemden emir alır gibiydi.
Abdülmuttalib hayret ve heyecan içindeydi. Her çekim esnasında ellerini semaya doğru kaldırarak duâ etmekten de geri durmuyordu.
Nihayet develerin sayısı yüzü buldu. Tekrar ok çekilince, merakla bakanlar derin bir nefes aldılar. Çünkü ok develere çıkmıştı. Herkes gibi Abdülmuttalib'in de gözleri sevinçle parladı. Fakat, onun bu sevinci fazla sürmedi. Derhal ciddileşti. Kendisini fazla tebrike imkân tanımadı ve şöyle konuştu:
"Vallahi, üst üste üç defa daha ok çekeceğim. Tâ ki, kalbim mutmain olsun."
Çekiliş üç defa daha tekrarlandı. Her defasında sevinç çığlıkları atılıyordu. Çünkü, üç seferinde de ok develere çıkmıştı. Bu sevincini Abdülmuttalib, 

"Allahü ekber, Allahü ekber!" diyerek izhar etti ve diz çökerek duâda bulundu. 

Böylece Abdullah kurban edilmekten kurtuldu.
Sevgili oğlunun kurban edilmekten kurtulmasına son derece sevinen Abdülmuttalib, yüz devenin Safa ile Merve arasına götürülüp, yan yana kurban edilmesini emretti. Emri derhal yerine getirildi. Kurban edilen develerin etlerinden Mekke halkı bol bol istifade etti. Alamadıklarını da kurtlar, kuşlar, köpekler, vahşi ve ehil bütün hayvanlar paylaştılar.
O günden itibaren bir insan diyeti, Kureyşliler ve Araplar arasında, 100 deve olarak kabul edilme âdeti benimsendi. [4]


ABDULLAH'IN AMINE İLE EVLENİŞİ

Abdullah'ın yerine develer kesilince, Abdullah babasıyla bir­likte giderken Varaka'nın kız kardeşi olan Unımu Kattal bint Nevfel ibn Esed ibn Abdiluzza'ya rastladı, Ummu Kattal:

- Abdullah! Nereye gidiyorsun? dedi. Abdullah:

- Babama gidiyorum, dedi. Ummu Kattal:

- Gel, şimdi benimle münasebette bulun. Senin yerine boğazlanan develer kadar sana deve var, dedi. Abdullah:

- Ben babamla birlikteyim. Ondan ayrılamam, dedi.

Abdulmuttalib onu Vehb İbn Abdimenaf İbn Zuhre'ye götürdü. Ona Amine'yi istedi. Abdullah onunla gerdeğe girdi ve bulunduğu yerde münasebette bulundu. Böylece Amine, Rasulullah'a (s.a.v.) hamile kaldı.[5]


ABDULLAH'IN ÖLÜMÜ

Abdullah ibn Abdilmuttalib, Kureyşlilerin ticaret mallarını taşı­yan kafilelerden birine katılarak Şam'a gitti. Yüklerini boşaltıp geri dönmek üzere yola çıktılar. Medine'ye uğradılar.

Abdullah o sırada hastaydı. Arkadaşlarına:

- Ben burada, dayılarım Adiyy ibn Neccar oğullarının yanında bi­raz kalayım, dedi ve hasta olarak onların yanında bir ay kaldı. Kafile arkadaşları yollarına devam edip Mekke'ye geldiler.

Abduhnuttalib onlara Abdullah'ı sordu. Onlar:

- Onu, dayılarının yanında bıraktık. O, hastaydı, dediler.

Bunun üzerine, Abdulmuttalib en büyük oğlu, el-Haris'i, Medi­ne'ye Abdullah'ın yanma gönderdi. El-Haris, Abdullah'ın vefat etmiş ve Adiyy ibnu'n-Neccar oğullarından birisi olan en-Nabiğa'nm evine gö­mülmüş olduğunu öğrendi.

El-Haris Mekke'ye dönüp durumu babasına haber verdi. Abdul­muttalib çok üzüldü.

Peygamber (s.a.v.) o sırada annesinden doğmamıştı. Abdullah vefat ettiğinde, yirmibeş yaşındaydı. [6]


Şimdi burada bir değerlendirme yapalım. Amine 14 yaşında hiç tanımadığı Abdullah isimli biri ile günün birinde ansızın evlendiriliyor ve aynı gün gerdeğe sokularak Muhammed'e hamile kalıyor. Kaynaklara bakarak Amine ile Abdullah'ın evliliğinin 6 ay sürdüğünü biliyoruz. Çünkü Abdullah Amine'yle evlenip hamile bıraktiği günden 6 ay sonra genç yaşta hayata gözlerini yumuyor. Yine İslami kaynaklardan edindiğimiz bilgilere göre Abdullah işi gereği yolculuğa çıktığında aylar boyu eve uğramıyordu. Amine, yeni evlendiği ve belkide gerdekten sonra doğru dürüst hiç göremediği çiçeği burnunda kocasının birde ölüm haberi gelince beyninden vurulmuşa dönüp depresyona giriyor. 14-15 yaşında Arabistan'in ilkel kültür şartları altında çocuğu olan bir dul olarak koca bulmakta zorlanacağını bilen Amine, çareyi Muhammed'i evlatlık vermekte buluyor. Amine hiç konuşup kaynaşamadığı, daha doğrusu hiç tanımadığı bir adamdan peydahladığı Muhammed'i uğursuz olarak görmüştü. Amine hatta b
u uğursuz çocuğa sütunu bile emzirmek istemiyordu. Muhammed'i ilk emziren Ebu leheb'in habesli seks kölesi (cariyesi) Şuveybe idi. 

"Rasulullah'ı (s.a.v.) ilk defa Ebu Leheb'in azatlı cariyesi Suveybe bir kaç gün emzirmiştir."[7]


Yeğeni Muhammed'in doğum haberi geldiğinde buna en çok sevinen Muhammed'in amcası Ebu Leheb olmuştu. Ebu Leheb kardeşi Abdullah'in oğlunun doğum haberi geldiğinde sevinçten ne yapacağını şaşırmış, Suveybe isimli cariyesini azad etmişti;


Râvî Şuayb ibn Ebî Hamza, ez-Zuhrî'den söyledi: Urve:

"Suveybe, Ebû Leheb'in (Peygamber'in doğduğunu müjdelediği an) hürriyete kavuşturduğu kadındır", demiştir.[8]

Problem çocuk Muhammed, kendisinin doğumuna bu denli sevinen amcası Ebu Leheb için daha sonra şu sözleri beyan etmiştir;

1. Ebû Leheb'in elleri kurusun. Zaten kurudu. 
2. Ona ne malı fayda verdi, ne de kazandığı. 
3. O, bir alevli ateşe girecektir, 
4, 5. Boynunda bükülmüş hurma liflerinden bir ip olduğu halde sırtında odun taşıyarak karısı da (o ateşe girecektir)[9]
SUVEYBE'DEN SONRA MUHAMMED'I EMZIREN HALIME

Halime, Ebu Zueyb'in kızıdır. Ebu Zueyb'in asıl adı, Abdullah ibnu'l-Haris ibn Sicne'dir. Hatimenin kocası ise, el-Haris ibn Abdiluzza ibn Rifaa'dır.


Halime Muhammed'i evlatlık edindiği gün, Amine'nin Muhammed'i nasıl başından savmak istediğini şu sözlerle dile getiriyordu; 


Mekke'ye gelince içimizde hiçbir kadın yoktu ki, Rasûlullah fs.a.v.) Ona teklif edilsin de onu almaktan kaçınmış olmasın. Çünkü, biz emzireceğimiz çocuğun babasından bahşişe kavuşmayı umuyor ve onun hakkında: Yetimdir, annesi bize ne ihsan yapabilecek ki diyor ve onu emzirmek üzere almayı kabul etmiyorduk.

Kocama, Vallahi, bu yetim çocuğu gidip ala­cağım dedim, ona geldim ve aldım.[10]



MUHAMMED'IN ILK EPILEPTIK NÖBETI


Muhammed büyüdükçe yaşadığı evin ve onu büyüten insanların gerçek anne ve babası olmadığını, insanların yanında bir sığıntı olarak büyüdüğünün farkına varmıştır. Elbette tüm çocuklar gibi, bu olay Muhammed'i de psikolojik olarak derinden etkilemiştir. Anne ve baba sevgisinden mahrum büyümüş ve beyninde psikolojik dengesizlikler beliren Muhammed, hastalığı Temporal Lobe Epilepsi'ninde etkisi ile hallüsinasyonlar görmeye başlamıştır.

Rasûlullah (s.a.v.) Halîme'nin yanında dört yıl kaldı. O, süt kar­deşleriyle mahallenin yakınında yayılan kuzuların arasında koşarken, orada ona iki melek gelip karnını yardılar, içinden siyah bir kan pıhtısını çıkarıp attılar, altın bir leğenin içinde kar suyuyla kalbini yıkadılar. Sonra ümmetinden bin kişiyle tarttılar ve onlardan ağır geldi.[11]


Epilepsy.dk websitesi, Muhammed'in muhtemel psikolojik rahatsızlıkları ile ilgili bize şu ipuçlarını veriyor; 

Temporal lobe epilepsy
"It has particularly been singled out that people with temporal lobe epilepsy are more emotionally unstable than others, perhaps with a tendency towards aggression. Some people were said to be self-centered, they could be sensitive to the point of paranoia, and took every chance remark as a personal slight. They were described as being given to brooding over things, and were particularly interested in religious, mystic, philosophical and moral issues."


Tercumesi; 
Temporal Lobe Epilepsi'yi digerlerinden ayiran ozellik, bu hastalik sahibi kisilerin duygusal dengesizlikleri ve agresiflige daha egilimli olmalaridir. Bazilari sadece kendini dusunen, bencil kisiler olmakla beraberparanoya derecesinde hassas ve baslarina gelen her durumun kisisel bir hakaret oldugunu dusunurler. Durumlar hakkinda kara kara dusunen ve ozellikle dinsel, gizemli, felsefi ve ahlaki sorunlarla ilgilenen kisiler olarak tanimlanirlar.

Temporal Lobe Epilepsi hastalığı olan kişilerin hallüsinasyonlar görmeleri pek mümkün. Muhammed'ın neden küçük yaşlarda cinler ve ak sakallı adamların gelip karnını yardığını görmesi hastalığından kaynaklanan halüsinasyonlardan dolayıdir. Aynı siteden alıntı diğer bir cümle;

"The person gets the feeling that they are being persecuted and develops hallucinations.[12]"


Tercumesi;
"(Temporal Lobe Epilepsi hastalikli) kisiler, eziyet cektiklerini hissederek hallusinasyonlar gorurler."

PROBLEM ÇOCUK MUHAMMED KAYBOLUYOR

Ka'b'tan rivayet edilmiştir: Halime şöyle anlattı: Eşeğime bindim. Götürmek üzere Muhammed'i önüme aldım. Mekke'nin giriş kapılarından büyük kapıya kadar geldim. Orada toplanmış bir topluluk vardı. İhtiyaç gidermek ve ustumü başımı düzeltmek için çocuğu orada bıraktım. Şiddetli bir gürültü işittim. Döndüm, baktım ki çocuğu orada göremedim:

- Ey insanlar! Çocuk nerede? diye bağırdım.

- Hangi çocuk? dediler. Ben:

- Muhammed îbn Abdullah bin Abdulmuttalib. Allah, onunla be­nim yüzümü ağarttı ve açlığımı giderdi. Onu büyütüp yetiştirdim. Sonunda, onu, annesine götürüp teslim ederek emanetimden çıkarıp sevincime kavuşacağım sırada, önümden kapıp kaçtılar.

"Lâtla Uzza'ya yemin olsun!"

Onu göremeyecek olursam, kendimi şu dağın tepesinden atacağım, dedim. İnsanlar:

- Biz hiçbir şey görmedik, dediler. Onlar, beni ümitsizliğe düşü­rünce, elimi başıma koyup:

- Vah Muhammed'im! Vah yavrum! dedim. Ben ağlamamla genç kızları bile ağlattım. Orda bulunan insanlar da, benimle birlikte feryat ederek ağlaştılar.

Hemen Abdulmuttalib'in yanına gittim. Durumu ona anlattım. Kılıcını çekip: Ey Al-i Galib! dedi. Cahiliye devrinde davet parolası böy­leydi. Kureyş Abdulmuttalib'in yaptığı davete icabet etti. Abdulmuttalib:

- Oğlum Muhammed kayboldu, dedi. Kureyşliler:

- Hayvanına bin, biz de seninle birlikte binelim, dediler. Sen denize dalarsan, biz de seninle birlikte dalarız, dediler.

Böylece Abdulmuttalib hayvanına bindi, onlar da bindiler. Mek­ke'nin yukarı tarafına vardılar. Oradan da Mekke'nin aşağısına indiler. Abdulmuttalib hiçbir şey göremedi. Halktan ayrılıp Beyt-i Haram'a gel­di. Yedi kere tavaf ettikten sonra şöyle demeğe başladı:

Ya Rab Muhammed'i aramak için hayvana bindirdiğim kimseleri ona doğru gönder.

Onu bana geri döndür. Onu, benim yanımda bir el edin.

Havadan birisinin şöyle seslendiğini duydular: Ey cemaat! Feryat etmeyin. Muhammed'in Rabbi vardır. Onu yardımsız bırakmaz ve zayi etmez.

Abdulmuttalib: Ey seslenen kimse! Bize, onu nerde olduğunu da bildir? dedi. Seslenen: O, Tihame vadisinde, sağdaki ağacın yanındadır, dedi.

Abdulmuttalib gitti, gerçektenRasûlullah(s.a.v.) bir ağacın altında, ağacın dallarını çekiyor ve yapraklarıyla oynuyordu. Abdulmuttalib onu Mekke'ye getirdi. Halîme'yi en güzel şekilde (geri dönmeye) hazırladı.[13]


Halime'nin Muhammed'i ararken feryatlar ederek dile getirdiği "Lat ve Uzza" kimdir?

Al-Lāt: İslam öncesi Kabe'de bulunan üç büyük Tanrılardan biri. Eski yunanlarda" afrodit", Süryanilerde "milatta", Araplarda ise "Alilat" olarak bilinir.

Uzza: Al-lat gibi Uzza'da İslam öncesi Kabe'de bulunan batıl arap putlarından biriydi. Antik Yunanlarda "Urania" olarak bilinirdi.

Ayrıca hikaye'de Abdulmuttalib'de Kabe'de pagan putlara dua etmiştir.






Kaynaklar;

[1]. Sîre, 1/150151
[2]. Sîre, 1/160; Tabakât, 1/88; Taberî, 1/128
[3]. Beyhakî, Delailu'n-Nubuvve, 1/85 ve devamı; İbn Hişam, Siretu'n-Nebeviyye, 1/ 108
[4]. Sîre, 1/164; Tabakât, 1/189; Taberi, 2/174
[5]. Beyhakİ, Delaı-lu'n-Nubuvve, 1/102; Ebu Nuaym, Delaılu'n-Nubuvve, S. 90.
[6]. Abdurrahman İbnü’l-Cevzi, Ashâbın Dilinden Peygamberimizin Hayatı, Uysal Kitabevi: 72-73
[7]. İbn Hışam, Sıretu'n-Nebeviyye, 1/173; Beyhakî, Delaılu'n-Nubuvve, 1/131
[8]. Buhari, Kitabu’l-Nafakât (http://www.enfal.de/buhari/nafakalar.htm#_ftn28)
[9]. Tebbet Suresi, Kur'an
[10]. Ebu Nuaym, Delâilu'n-Nubuvve, s. 111-113; Beyhakî, Delailu'n-Nubuvve, I/ 133-136; İbn Hişam, Siretu'n-Nebeviyye, 1/173-175; İbn Kesir, el-Bidaye ve'n-Nihaye, il/ 273.
[11]. Müslim, Sahih, kitabu'l-iman
[12]. http://www.epilepsy.dk/Handbook/Mental-complications-uk.asp
[13]. Abdurrahman İbnü’l-Cevzi, Ashâbın Dilinden Peygamberimizin Hayatı, Uysal Kitabevi: 92-96.
 
 
 
Haftanın Sorusu
 İslam Barış Diniyse
Neden Dinden Çıkanın
Kafası Kesilir ?
  
    YANITLAMAK İÇİN                    TIKLAYIN
Üye Menüsü
Bize Yazın....
Haber Ekle
WebLink Ekle
Öğelerimi Kontrol Et
Çıkış
Anket
 YAKINDA ANKET BÖLÜMÜ AÇILACAKTIR.
 
 
Hava Durumu
 
 
BOŞ
 
Webdesign www.webmedie.dk By Google  Hjemmeside af www.webmedie.dk


Bugün 57 ziyaretçi (76 klik) kişi burdaydı!
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol