22 05 2012
İslam'dan önce Arap yarımadasında kadınların konumu neydi?
İslam gerçekten Arabistan'da yaşayan kadınların statüsünde Müslümanların savunduğu gibi olumlu gelişmeler sağladı mi?
Bu soruların cevaplarını bulabilmek için tarihi kaynaklara bakmamız, onları incelememiz gerekmektedir.
İlk olarak aşsağıda paylaştığım sahih hadisi okuyalım;
Abdullah b. Abbas şöyle anlatıyor: Hz. Ömer'den, haklarında "Eğer ikiniz tevbe ederseniz (sizin için daha iyi olur). Çünkü kalbiniz gerçekten buna meyletmiştir"(Tahrim/4) âyetinin indiği Hz. Peygamber'in iki hanımının kişiler olduğunu sormak istiyor fakat buna bir türlü fırsat bulamıyordum. Nihayet Hz. Ömer'le birlikte bir hac yolculuğuna çıktık. Yolda o, abdest bozmak için bizden ayrıldığında ben de arkasından giderek bir yerde onun dönmesini bekledim. Elimde de bir ibrik su vardı. Dönüşünde ellerine su dökerek ona abdest aldırdım. Sonra da "Ey Mü'minlerin Emîri! Tahrim Sûresi'nde bahsedilen Hz. Peygamber'in iki hanımı hangileridir?"diye sordum. "Şaşılacak bir şey. Ey İbn Abbas; gerçekten sen bunu bilmiyor musun? O ikisi Âişe ile kızım Hafsâ'dır"dedi. (Zührî, bu sorunun Hz. Ömer'in hoşuna gitmediğini; fakat buna rağmen gerçeği Abdullah b. Abbas'tan gizlemediğini söyler). Sonra Hz. Ömer hadiseyi bana anlatmaya başlayarak şunları söyledi:
"Biz Kureyşliler, kadınlarına hâkim olan ve onlara galebe çalan bir kavimdik. Ancak Medine'ye vardığımızda orada kadınlarının kendilerine hâkim olduğu bir kavim bulduk. Bizim hanımlarımız da onların bu âdetlerini öğrendiler."[1]
Hadiste çok açık bir dille anlatıldığı gibi, Ömer Mekke'deki kadın halkını Medine'de yaşayan Ensar halkının kadınları ile kıyaslayarak, Ensar kadınlarının Mekke kadınlarına göre daha otoriter ve erkeğine hakim olduğunu belirtmektedir. Mekkeli kadınların erkeklere köpekler gibi itaat ettiklerini bilen Ömer Efendi, Ensar kadınlarının bu durumunu hayretle karşılamıştır.
Elbette o tarihlerde Mekke henüz müslümanlar tarafından fethedilmemişti.
"Ömer belkide Mekkeli müsriklerin kadınları hakkında böyle demiştir" diyebilir miyiz?
Kesinlikle hayır..
Çünkü Ömer, "Bizim hanımlarımız da onların bu âdetlerini öğrendiler." diyerek müslüman hanımlardan bahsetmektedir.
Mekkeli müslüman hanımlar Medine'ye göç ettiklerinde Yahudi ve Ensarı kadınların özgürlüklerine doğal olarak imrenmiş ve aynı özgürlüğü ve saygıyı kendilerininde hak ettiklerini sezmişlerdir.
Muhammed'den önce Arap yarımadasında yaşayan kadınların toplumdaki konumunu öğrenmek için Muhammed'in öz dedesi Abdulmuttalib'in annesi (Abdullah'ın nenesı) hakkında ayrıca İbn İshak'in yazdığı şu cümlelere dikkat etmek gerekir;
Hazreç'in en etkili kadınlarından biri. Neccar sülalesinden Amr'ın kızı Selma idi. Haşim onunla evlenmek istedi. Selma, kendisiyle ilgili İslerin kontrolünün kendisinde olmasını şart koşarak teklifi kabul etti ve ayrıca bir erkek çocuk dünyaya getirdiğinde en azından on dört yaşına dek Yesrib'de büyütmeyi şart koştu. [2]
Üstteki İslami kaynaktanda açıkça anlaşıldığı gibi İslam'dan önce kadınlar Mekke'de tüccarlık yapabiliyor ve evlilik hakkında erkeğe şartlar koyabiliyordu. Selma (Muhammed'in dedesinin annesi) başarılı ve mevki sahibi bir iş kadını idi.
Tıpkı Muhammed'in büyük babaannesi gibi, ilk karısı Hatice'de başarılı bir ticaret kadını idi. Hatice kendi işinin sahibi ve bir çok erkeğe işveren, çalıştıran ve işi gereği erkeklere emirler vererek para kazanan bir kadındı. İslam'dan sonra Arabistan'da Hatice'nin konumuna yükselmiş, ticaretle uğraşan ve emrinde erkekler çalıştıran bir başka bayanın "başarı hikayesine" rastlayabiliyor muyuz?
Müslümanlar İslam öncesi Arap tarihinden söz ederken "Cahiliye" dönemi diye bahsederler ve Arapların kadınlarını dövdüklerine ve kız çocuklarını diri diri gömdüklerine örnek olarak yine "müslümanların" yazdığı kaynakları referans gösterirler. Bu nasıl bir cahiliye(!) dönemiymiş ki Muhammed gibi çulsuz, donsuz, işsiz bir çoban, sözde cehaletin üst safhada olduğu bir zamanda bir bayanın sahip olduğu ticarethanede kendine iş bulabiliyor?
Muhammed bir düzine hanım ve sayısız cariye sahibiydi. Muhammed sağ elinin altında bulunan hanımları ve cariyeleri ile arasındaki yaş farkından sürekli rahatsız olmuştur. Onların genç ve yakışıklı erkeklere bakması, ya da erkeklerin onlara bakması, Muhammed'in her zaman içini kemirmiştir;
Muhammed'in çorap kuklası olan Allah, Muhammed'in hanımlarına karşı beslediği kıskançlığı şu şekilde dile getiriyor;
Ahzab 30. Ey Peygamber'in hanımları! İçinizden kim apaçık bir çirkinlik yaparsa onun cezası iki kat verilir. Bu Allah'a göre kolaydır.
Muhammed'in genç ve seksi hanımları elbette Mekke'de bir çok gariban fakat genç erkeğin iştahını kabartıyordu. Çorap Kukla Allah bakınız Muhammed'in hanımlarını nasıl uyarıyor;
Ahzab 32. Ey Peygamber'in hanımları! Siz, kadınlardan herhangi biri gibi değilsiniz. Eğer Allah'a karşı gelmekten sakınıyorsanız (erkeklerle konuşurken) sözü yumuşak bir eda ile söylemeyin ki kalbinde hastalık (kötü niyet) olan kimse ümide kapılmasın. Güzel (ve doğru) söz söyleyin.
Üstteki ayetler yaşlanmaya yüz tutmuş, kıskanç, ihtiyar bir adamın yakarışları değilde nedir? Muhammed kadınlarına bakılmasından aşırı derecede rahatsızdı ve bu yüzden onların kapanmasını emretmiştir. İşin komik tarafı işe, 1400 sene önce yaşamış yaşlı bir adamın genç hanımlarına karşı beslediği kıskançlık duygusu, bugün islam ülkelerinde şeriat denen ilkel Arap kanunlarının temel taşlarından birisi olmuştur.
Yazımın ilk başında sunduğum, İmam Ahmed'in dile getirdiği ve Buharı, Müslim ve Tırmızınında rivayet ettiği hadisin devamı;
Benim evim Benî Ümeyye b. Zeyd kabilesinin oturmakta olduğu, Medine'nin kenar mahallelerinden birindeydi. Bir gün birşeyden dolayı hanımıma öfkelendim. O da bana karşı geldi. Benim bunu hoş karşılamadığımı görünce de "Sana cevap vermemi hoş karşılamıyorsun ama Allah'a yemin ederim ki Hz. Peygamber'in hanımları da ona karşılık veriyor; hatta onlardan birisi bütün gün akşama kadar Hz. Peygamber'le küs kalıyor!"dedi. Bunun üzerine evden çıkarak Hz. Peygamber'in hâne-i saâdetlerine gittim. Kızım Hafsâ'nın hücresine girerek ona "Siz, Hz. Peygamber size öfkelendiğinde ona karşılık veriyor musunuz?"dedim. Hafsâ "Evet!"dedi. Bu kez "Sizden herhangi birinizin bütün gün akşama kadar Hz. Peygamber'le küs kaldığı oluyor mu?"diye sordum. Hafsâ yine "Evet!"dedi.
Üstte anlatılan rivayete göre Muhammed'in hanımları, gençliklerinden kaynaklanan asilikle bazen Muhammed'e karşı gelebiliyor ve hatta bütün gün konuşmadıklarıda oluyordu. Bu durumdan şikayetçi olan Muhammed, isyankar genç köyün sürüsünü evcilleştirebilmek için çareyi yine çorap kuklasını konuşturtmakta buluyor.;
Ahzab 33. Evlerinizde oturun. Önceki cahiliye dönemi kadınlarının açılıp saçıldığı gibi siz de açılıp saçılmayın. Namazı kılın, zekatı verin. Allah'a ve Resülüne itaat edin. Ey Peygamberin ev halkı! Allah sizden ancak günah kirini gidermek ve sizi tertemiz yapmak istiyor.
İslam dininin kilit adamlarından biri olan Ebu Bekir, İslamla şereflendikten sonra belli ki cahiliye(!) döneminin alışkanlıklarını üstünden atamamış. Lütfen aşsağıdaki hadisi okuyunuz;
Hz. Aişe şunu anlattı:
Rasulullah'la benim aramda bir konuşma geçmişti. O:
- "Aramızda kimin hakem olmasına razı olursun? Ebu Ubeyde Îbnu'l-Cerrah'a razı olur musun?" dedi. Ben:
-Hayır. O ne senin lehine ne de benim aleyhimde hüküm verebilecek birisidir" dedim. Rasulullah (s.a.v.):
- "Ömer'e razı olur musun?" dedi. Ben:
-Hayır ben Ömer'den korkarım, dedim. Rasulullah (s.a.v.): -Şeytan, ondan korkar. Ebu Bekir'e razı olur musun?" dedi. Ben de:
- Evet, dedim.
Rasulullah (s.a.v.) ona gelmesi için haber gönderdi. Ebu Bekir geldi. Rasulullah (s.a.v.):
- "Bizim aramızda hakemlik yap" dedi. Ebu Bekir:
- Ben mi ya Rasulallah? dedi. Rasulullah:
- "Evet" dedi.
Rasulullah (s.a.v.) konuşunca ben; -Adil ol ya Rasulallah! dedim,
Ebu Bekr elini kaldırıp yüzüme bir tokat vurdu, hemen burnumdan kan boşandı. Ebu Bekr şöyle konuştu:
"Babasız kalasıca! Rasulullah (s.a.v.) adil olmazsa kim adil olur?" Rasulullah (s.a.v,) da:
-"Böyle olmasını istememiştik" dedi. Kalkıp eliyle, yüzümden ve elbisemden kanı sildi. [3]
Muhammed, dili uzun Aişe'yi tokadı yedikten sonra yatıştırmaya kalkmıştır. Tokadı atan Ebu Bekir'e yaptığının yanlış olduğu hakkında hiç bir söz söylememiştir.
Neden?
Çünkü Muhammed'de Ebu Bekir'in kadın dövme sanatını iyi bilen ve uygulayanlardan biriydi;
"Resulullah benimle olduğu gecelerden birinde aba ve ayakkabılarını çıkardı ve örtüsünü yatağa serip uyudu. Bir süre sonra benim uyuduğumu zannederek sessizce elbise- sini giydi, ayakkabılarını aldı., kapıyı açıp dışarıya çıktı ve kapıyı yavaşça kapadı. Ben hemen elbisemi giyip başımı örttüm ve onun ardı sıra gittim. Resulullah (s.a.a.) Baki mezarlığına gitti ve biraz orada durdu. Ellerini üç kez göğe kaldırdı ve sonra hızla başka bir yöne doğru gitti ve ben de peşinden gittim. Sonra eve doğru geldiğini görünce ondan önce gelip hemen yatağa uzandım. Resulullah (s.a.a.) içeriye girdiğinde buyurdu ki: "Aişe! Sana ne oldu? Niçin böyle solukluyorsun? Neden kuşkulanıyorsun?" Ben: "Bir şey yok." dedim. Resulullah: "Sen söylemezsen Rabbim bana haber verir." buyurdu. Ben: "Ey Resulullah! Anam babam sana feda olsun." dedim ve sonra olup bitenleri ona anlattım. "Önümdeki karartı sendin öyleyse, değil mi?" buyurdu. "Evet bendim." dedim. Sonra eliyle göğsüme öyle vurdu ki, göğsüm ağrıdı. Sonra buyurdu ki: "Allah ve Resulünün sana haksızlık yapacağını mı zannettin?"[4]
Muhammed'in kadınlara verdiği önemi daha iyi anlayabilmek için Yahudi kabilelerini koyun sürüsü gibi avladığı hadislerede bakmak gerekir. Muhammed yahudi kabilesinde ele geçirdiği cariyelerden dostlarına hediye etmek için tam 16 tane güzel, genç, çıtır cariye seçer. Akabinde esir olarak alınmış yahudi bir adamın feryadı duyulur;
"Artık her şeyimize el koydunuz, hiç olmazsa gözlerimizin önünde namusumuza el uzatmayın!"[5]
[1]. İmam Ahmed; ayrıca hadisi Buharî, Müslim, Tirmizi Nesaî de rivayet etmişlerdir.
[2]. Ibn Ishak, Siret Resul
[3]. Buharı Sahih, VII/140; IX/33; Ebu Davucl, Sünen, kİtabu'l-eşribe, bab:11; Tir-mizî, Sünen, no: 1831 ;İbnMace, Sünen, no: 3323; Darimî, N/157; İbn Ebi Şeybe, Musannef, İI/.157; İbn Sa'd, Tabakatü'l-Kübra, VIII/59; Tirmizî, Şemail, 85; Tarihu'l-Hatıb, VII/432; Ba-ğavî, Şerhu's-Sunne, Xl/108.
[4]. Sahih-i Müslim, c. 2, s. 669, h. 103; Müsned-i Ahmed bin Hanbel, c. 6, s. 221.
[5]. Vakıdi, Meğazi, 2/250
|